27 Şubat 2009 Cuma

MUTLUYDUK


Biz doğunun en doğusunda dünyaya geldik.Gözümü açtığımda küçücük güzel şirin bir evimiz vardı.Köpeğimiz karabaş,kedimiz minnoş ve birde tavuğumuz gurke.Annem tavuğumuzu çok severdi o yüzden adını gurke koydu.Gurke hergün yumurtlar bizi hiç yumurtasız bırakmazdı.Biz altı kardeştik ve en küçükleri bendim.Abim ve ablalarım beni hep korur kollarlardı.Gece gökgürlese hepimiz annemle babamın yatağına girerdik.Ne güzel olurdu toplu halde yatmak.Ayak ayağa yanyana koyun koyuna.Ben hep annemin yanında yatardım çok sıcaklardım.Oyun oynamaya gitsek köpeğimiz karabaş bizi hiç yanlız bırakmazdı.Ben en çok kedim minnoşu seviyordum ama oda nankör çıktı.Büyüdükten sonra çekip gitti tıpkı bizim gibi.Bizde o güzelim köyümzü bırakıp bu kocaman şehire geldik.Güzel önü bahçeli iki katlı bir evimiz olmuştu ama o küçük evin yerini tutmuyordu.Oküçücük evdeki mutluluk ve huzur başkaydı.Biz çocuktuk babam ve annem ise gençti.Şimdi ise biz genç onlar ise yaşlı.Ama o evdeki huzur başkaydı.Mutluyduk.

26 Şubat 2009 Perşembe

ELVEDA CEYLANIM







Martılar hiç bu kadar benzememişti ölüme
Bu kadar aldanmamıştım kanatlarının beyazına
Demek ölümden zor gidişlerde varmış
Ve çekermiş bir yüreği eteğinden tutarak denize doğru
Demek yaslandığım güneşlerin tılsımı bu kadarmış
Demek böyle ansızın gelirmiş ölümden zor olan

Yine de gözlerinin sürmesiyle uğurla beni
Her sabah yeniden ve daha güzel doğan gözlerin
Her akşam yeniden ve daha çetin öldüren gözlerin
Yine de sevdiğin bir yanım varsa sen de kalsın
Ve hep öylece bul beni mısralarımda ararsan

Yağmurun bu deli yağışı boşuna değilmiş
Güneşin utangaç yüzünü bu kadar saklaması
Şimdi dur desen bütün martılardan silkinirim
Bütün martılar silkinir kanatlarını ölümün beyazından
Ve ben Beyazıt’ın güvercinleri gibi umarsız
Döner dururum başının üstünde şimdi dur desen

Denizi sensiz sevmenin imkânsızlığı içinde gözlerim
Gökyüzüne yüzünden uzak bakmaların tadılmazlığı
Otur şöyle yanı başıma bir bardak çay içimi
Bütün kanımı dökmek istiyorum bütün yüzünü içmek
Çünkü gidiyorum yorumsuz düşlerimi yollara dökerek
Dur desen duracağım iki kaşının arasında

İzin ver bir kere daha öpeyim ellerinden
Ölüm en kırçıl ağzıyla öpmeden dudaklarımı
Kanımda kıvılcım kalmadı ufukları yakamam
Ellerini bir kere daha sına boynunla yağmurun altında
Boynunu bulmadan ellerim yağmurlara bakamam
Kendimi asabilirim bulutlara kal desen kalırım

Martılar hiç bu kadar benzememişti ölüme
Çığlıkları bu kadar büyümemişti ölümsüz yanımda
Ve hiçbir güneş bu kadar köpürmemişti kanımda
DUR DE DURAYIM KAL DE KALAYIM GİT DERSEN ÖLÜRÜM
Bir martıya dönüşürüm kendi kendime açarım kanatlarımı
DUR DESEN DURURUM KANATLARIMIN BEYAZIYLA

Şimdi elveda şarkılarını söylemek gerek artık
Zaman ağzından bir su gibi akıp gelirken en uzun haftalar
Her anın bir ömür gibi tükenişi İstanbul’un nabzında
Şimdi elveda şarkılarını söylemek gerek artık
Ölümün suskun diliyle buluşturmak şarkıları
Sus desen susarım sus desen yine susarım iki ateş arasında

Bulutlar böyle gelip oturmazdı karşıma
Gözlerini hep benden saklardı yağmurun çocukları
Bir benim ağlamalarım yıkardı tüm evreni
Gül desen güleceğim küllerimi bırakacağım yağmura
Yanaklarımda tomurcuklanan güllere tutunacağım
Öyle çaresizim öyle yoğunum ki ellerinin gurbete çıkan yanının
Git desen gideceğim sonsuza dek iki deniz arasında

Hani bir türkümüz vardı Urfa’nın etrafı dumanlı dağlar
Söyle desen söyleyeceğim bir ceylanın kayıp balasını
Ve öyle süzüleceğim ki bir annenin bakışlarından
Gel desen geleceğim ateşin en harlısına
Gel desen geleceğim gerilerek iki mancınık arasında

Hoşça kal ardımdan ateşler yakan sevgilim
Sular nasılsa bağlanacak çocukların diliyle
Hoşça kal ve bir dansa başla kaldığın yerden
Nasılsa bu son şiirim olacak
Nasılsa susacağım bir ocağın başında ateşe düşen gözlerine
Nasılsa son sözlerimi yalnızca balıklar duyacak
Denize düşen ilk mısraı kalbinde taşıyan balıklar
Hoşça kal ardımdan ateşler yakan sevgilim
Hoşça kal

24 Şubat 2009 Salı

YANLIZ ÇOCUKLARA


Hayallerin bastığın toprak kadar kıraç olmasın suskun çocuk,

davetsiz, vakitsiz bir konuk değilsin.

Yüreğin, bahar yağmurlarıyla taşan bir nehir olsun.

Kara çocuk, gün yanığı esmer teninde kır çiçekleri yeşersin,

seni hakir gören tüm zamanlara karşı gülümseyerek kucakla hayatı.

BAHAR YELİ


Bahar yelinin esmesiyle gülün yüzünün

Açıldığını görmek içaçıcıdır.

Sereserpe çimenlere uzanmış yârin

Büyüleyici yüzünü görmek içaçıcıdır

.Sone eren gecenin anısında

Neşelendirici hiçbir şey yoktur.

Mutlu ol, sus

Çünkü şimdiki an içaçıcıdır.

23 Şubat 2009 Pazartesi

KARDAN GELİN

Bir güz mevsimiydi seninle tanışmamız, bir çocuk aşkı bir sevda maslıydı tenhalar da buluşmalarımız. Elele koşuşmalar apayrı bir heyecandı. Bazen kırlarda çiçek gibi açılır, arılar misali her güle konardık. Cennetin çocukları kadar şendik her saniyenin kıymetini hiçbir şeyle ölçülmezdi... Gel sana cenneti vaat etsem Yardan vazgeçer misin? Altın tasta su versem Alıp onsuz içer misin? Günlerden bir gün bir karların içine yuvarlamıştık ve kartopuyla düşlerimizi serdik bembeyaz yeryüzün tuvaline. Tane tane yağan karlardan emdik, bulut çeşmesinden derdik. Bir kardan gelin yapmaya karar verdik ve çok gülmüştün neden herkes “kardan adam yapar” diye. Kardan gelin yaptım Kardan adam yerine Oysa Ben yağmurdan adam Yapmayı düşünüyordum Lakin sevinç gözyaşlarım yerine! Sen yağmur damlas,ı Durmaz ki vurunca yüzümüze Bir de Düşünce yerlere akar bereket Olur yeryüzüne… Gözleri için sen kömür ben de bir süpürge aldım bir de yanımımızda kardelen çiçekleri almıştık, kısa bir süre sonra kardan gelin yapmayı bitirdik ve samimi bir gülüşle başarımızı kutladık, sen hep gülüyordun bense gülüşlerinden gül toplama telaşındaydım sen bir ara “kardan gelin üşümez mi?” dedin.Ben: “Biz sevgimizle ısıttık ve bizimle olmaktan çok mutlu olmalı” derken ellerimden sımsıkı tutun gözlerimin içine baka, baka “ öyleyse beni de ısıt” dedin. Sımsıkı sarıldım göğsümde sen Dünyamı kucaklamıştım Nefesinin harmanladığı tenimle Saniyelerin bu denli kıymetli Olduğunu önceden bilmeden… Ve bir günün tatlı yorgunluğundan düş görmüşçesine irkildik zamanın geçtiğini anlamadan vakittin epey geç olduğunu gördük, sokak lambaları yanmış ve yeryüzüne dökülmüş karların ışıltıları inci gibi parlatıyordu. Velhasıl çok mutluyduk çocuklar gibi yanaklarımız al, al olmuş ve uzaklardan sinsice bir fırtına uğultusunu duyar gibi olduk, ikimiz de çok şaşırmıştık zamanın bu kadar çabuk geçtiğini… ve birbirimize sokularak, tek bedenen birbirimize yaslanarak evlerimizin yollarına koyulduk…

22 Şubat 2009 Pazar

BÜYÜMEK İSTEMİYORUM ANNE


"Öperim can evinden... BÜYÜMEK İSTEMİYORUM ANNE Büyümek ne zor şey be anne, Acı veriyor insana… Hani sevmediğimiz şeyleri Zorla yedirip içirirdin ya Büyürsün diye diye, Büyümeyi marifet sanırdık biz de, Büyükler aldatıyor be anne, Tutulmuyor verilen sözler, Dövüyor,sövüyor, Hak-hukuk tanımıyor büyükler… Ortalığa dökülmüş, Kişiliksiz kimlikler, Kimliksiz kişilikler… Para gibi harcıyorlar sevgiyi Çıkarları uğruna, Gülüyorlar namus,ahlak Dediğimiz kavrama… Körpecik,su damlası bedenler, Yok satıyor pazarda… Hani erken uyuturdun ya, Çabuk büyüyelim diye, Hep uyanık olmak gerektiğini, Neden öğretmedin bize anne… İnsan büyüyünce görüyor çirkini, Büyüdükçe öğreniyor acı gerçekleri, Dayanamıyorum bu gidişe, Yarım asrı devirdim ama, Soruyorlar ne zaman büyüyeceksin diye… Canım yanıyor her büyüyüşümde, Çocuk ruhum ölüyor, Büyümek istemiyorum anne...

21 Şubat 2009 Cumartesi

HER SENE HAMİLE KALAN PITİKE REJ SURE


Köyün yaşlı ,gezgin kadınlarından pıtika rej sure.Bugün size ondan bahsetmek istiyorum.sure genç bir kızken ımbo adında boylu poslu bir delikanlıyla tanışır.Çeşme başında birbirlerini görürler ve pıtika rej sure ımbo ya aşık olur.Gizli gizli buluşurlar.Bu buluşmaları uzun sürmez.En kısa zamanda ımbo sureyi istetir.Surenin babası vermek istemez bunun üzerine ımbonun babası yüklü bir miktarda başlık parası sunar.Para her şeye kadir olduğu için babası sureyi verir.Evlenirler bir güzel düğün yaparlar.O gece bunlar mecimeği fırına verirler.Sure hamile kalır.Karnı yavaş yavaş şişmeye başlar.Ama pıtika rej sure bir dakka yerinde durmaz o kapı senin bu kapı benim sürekli gezer dedikoduyu çok sever.Ogün ise köyde bir düğün olur.sure halay çekmeyi çok sever ve o karnıyla şemmammeyi oynar dırçik atar ve bebeğini düşürür.Tabi doğal olarak üzülürler ama yeniden çocuk yapmaları gerekir.Yine mercimeği fırına verirler ve sure yine hamile kalır.Busefer bişey olmaz çocuğu doğurur.Bu bir oğlandır ve adını fırtıklı şano koyarlar.Yavaş yavaş çocukları olur.Sağlam 5 çocuğu olur 6 tane ise düşük yapar halay çekmekten kendine hakim olamaz.Sonra çocuklar büyür evlilik çağına gelirler.Sure ise artık yaşlanmıştır ve menapoza girmiştir.Imboya git gide uzak kalır hernekadarda evli olsalar kadın menapozda.O iş olmaz.Imbo sinirle yatar her akşam.Kızları fato büyümüştür evlilik yaşı gelmiştir köyün yakışıklı delikanlısı kara mıro fatoya talip olur.Neyse bunu kara mıroya verirler.Evlenirler o gece onlar o haltı yerken ımboyla surede aynı haltı yer.Zorda olsa ımbo başarır.Hem pıtika rej sure hemde kızı fato hamile kalır.Sure yine yerinde duramaz ve düşük yapar fato ise doğurur.Nur topu gibi bir oğlu olur.Sure ise bu bebeğide düşürdükten sonra eski mesleğine geri döner o kapı senin bu kapı benim gezer durur.Düğünlerde halay çeker ve yine tuvaletini dışarı yapmaya devam eder.buda böyle sürüp gider taki kocası ımbo ölene kadar....

20 Şubat 2009 Cuma

ÇOCUKKEN GÖRDÜĞÜM PERİ


Yine bir temmuz akşamıydı.Biz her akşam arkadaşlarla biraraya tolanır eğlence yapardık ateşler yakar etrafında döner,şarkılar söyler,ateşin üstünden atlardık.Aklımıza gelen hikayeleri anlatırdık.Halaylar çekerdik.Ama saat fazla geç olmadan eve gelirdik.Nedense o gün öyle olmadı.Arkadaşlar gece 12 ye kadar durmak istediler o saate kadar eve gitmedik.Tam karşımızda eski harabe terkedilmiş bir ev.Ben o evi gördükçe korkmaya başlamıştım ama belli etmemeye çalışıyordum.Çünkü büyüklerimizden duyduğumuz kadarıyla o evde perilerin olduğu söylenirdi.Bunları düşündükçe korkuyordum.Arkadaşım iskelet o evden bir ses geldiğini söyledi.Ben,iskelet,pısırık sevgi,filozof aysel ve cece zifiri karanlıkta o eve doğru gittik.Ben tir tir titriyordum ama merakta ediyordum.Elimize aldığımız ateşle eve girdik.Çıt çıt diye sesler geliyordu.Gidgide sesler yaklaşıyordu geri gitmek istedik ama gidemedik.Birden bir ışık çıktı ve bir kadın.Işık gözlerimizi alıyordu.Gelinlik giymiş dimdik karşımızda duruyordu.Sadece 1 veya2 saniye durdu karşımızda sonrada kayboldu.Hepimiz görmüştük birbirimizi eze ezekaçmaya başladık bağıra çağıra.Bilemiyorum belkide korktuğumuz için hayal görmüştük.Ama görmüştük işte.O gün gördüğümüz herneyse kimse inanmadı.Başkada kimseye anlatmadık.Aman çocuk aklı işte diyip geçiştirdiler ama hepimiz görmüştük.Daha sonrada o ev sahibi tarafından yıkıldı ve yerine yeni çok güzel bir ev yapıldı.Bizim gördüklerimizde o evle yok oldu.

19 Şubat 2009 Perşembe

HEMO


Köyümüzdeki insanlardan bahsetmek istiyorum.Köyün gençleri,hırtto,zırtto,bıro,bilo,ve reşşo.Köyün en yaşlıları ise heydo,mızo, aç deve,meho ve işte size bugün bahsedeceğim meşhur rahmetli hemoooo!Bugün onunla olan anılarım geldi aklıma onları sizlerle paylaşmak istiyorum.Hemo uzun boylu yapılı ve birazda dedikoducu bir adamdı.Çocukları gördüğü yerde sıkıştırıp dövmeyi severdi.Beni nerde görse yakalayıp ağzıma tükürmek isterdi.Neden diye sorarsanız,bizim oralarda küçük çocukların ağzına tükürürlerki huyu benzesin diye ne iğrenç dimi.Neyse bu hep beni tutardı ama tüküremezdi ağzıma çünki annem kızardı ona.Bir gün yine bize oturmaya geldi çay kahve filan içiyolar,o zamanlar babam kocaman bir masa ve sandalye yeni almış bende hevesimi çıkarmak istedim sandalyenin üstünde kıç üstü zıplamaya başladım.Artık nasıl zıpladıysam sandalye kırıldı ve içine düştüm.Vücudum içinde ayaklarım havada hemo ise karşımda,eteğim ise suratımda.Evdeki herkes gülme kırizine girdi.Aman napim çocuktum.Bir gün yine rahmetli hemo mahalleyi teftiş ederken pısırık sevgiyi görür ama sıkı durun nasıl görür biliyormusunuz hindileri zorla çifleştirmeye çalışırken.Pısırık sevginin bir elindede başka bir hindi ve yumurtası varmı diye eliyle yoklarken...Hemo bunları görür peşine düşer ama yakalayamaz,bu sırada pısırığın annesi çıkar iki eli belinde hemoya bağırır.Hemo ondan çok korkardı.Birgün de annesi pısırık sevgiyi hemolara borç istemeye göndermiş hemo vermemiş ve dediği o meşhur kelime hala aklımda"para peşin,kırmızı meşin"hiç unutamam o kelimeyi çünkü köye bile yayılmıştı bu kelime.Hey gidi günler hey! Ne günlerdi ama,şimdi ise biz büyüdük hemo ise yok.Köyün yaşlıları yok.Hayatın kanunu!!!!?

17 Şubat 2009 Salı

LAVAŞ EKMEĞİ VE ERİŞTE


Bugün hava o kadar güzel ki anlatamam.Eskiden biz köyde böyle güzel havalarda dışarıda eteş yakar sacı ateşin üstüne koyar lavaş ekmeği pişirirdik.Annem hamurları künde haline getirir ben ise odun toplar ateşe atardım.Sac iyice kızınca annem hazırladığı kündeleri atardı.Bir güzel pişerdi üstüne birde yağ sürdünmü muhteşem olurdu.Ağzım sulandı valla.Lavaş ekmeğin içine bir güzel de lor peyniri dökerdim "hııııım"yede yanında yat olurdu.Özledim valla o günleri.O zamanlar kadınlar hep bir arada istedikleri herşeyi birlikte yardımlaşarak pişirirlerdi.Güzel havalarda erişte yaparlardı toplu halde çok zevkli olurdu.Şarkılar türküler göbekler atarak yaparlardı.Sonrada yaptıkları erişteleri keser bir güzel ipe asarlardı, biz çocuklarda bişey olmasın diye başında beklerdik eriştelerin.Of ya böyle yazdıkça geçmişe gidesim geldi özledim lavaş ekmeğini ve erişteği oradaki birlik ve beraberliği ah! ah! nerde o günler ah! ah!

16 Şubat 2009 Pazartesi

KAZLARIN HAZİN SONU


Of!of!yine efkarlandım.Aklıma yine çocukluğum geldi bir hoş oldum.Bir yaz günüydü havada çok ama çok sıcaktı.Ben ve ablam o sıcağın altında kaz çobanlığı yapardık.Kaz yavrularını bizim oraların tabiriyle" bılikleri "beklerdikki kargalar yada yılanlar yemesin diye.Arkadaşlarımız oyun oynar biz ise çobanlık yapardık.Ablamla kazları ve bıliklerini alır ormana yada dereye götürürdük.Otlatır gödenleri doyana kadar bekler,akşama doğru getirirdik.Sonrada yorgunluktan hırt düşerdik.Bılikler büğüyene kadar biz bakardık.Büğüdükten sonrada karga yılan vs.gibi hayvanlar zarar veremezdi kendileri otlardı.Ben ve ablam kazları ve bıliklerini aldık ormana götürdük.Ana kaz cinyurun ayağını bir güzel iple ağaca bağladık.Ablam ve ben ormanda oyun oynamaya başladık napalım küçüktük hep kazlara bakamazdık ya.Ablam oyun oynarken kazları unutmuştu kazlara bişey olursa annem canımıza okurdu.Kazları bıraktığımız yere doğru yavaş adımlarla gidiyorduk sanki güvendelermiş gibi.Ablam"korkma bişey olmaz anneleri var yanında"dedi.Ben tedirgin oldum bişey olursa anneme ne deriz diye.Ablam benim kadar korkmazdı annemden ben çok korkardım küçük olduğum içinmidir nedir?Neyse kazların yanına gittik. oda ne!kazların bikaç tanesi eksik üstelik kafalarıda kopmuş.Aldık kazları öylece eve getirdik.Annem kazları öyle görünce nerdeyse kafayı yiyodu.Ablam"hadi kaçalım "dedi bi fırladık annem bize yetişemedi eeeeee tabi dövemedi.Akşama kadar eve gitmedik çokta acıkmıştık babamın gelmesini bekledik.Çünkü annem babam varken bizi dövemezdi ama oda haklıydı bence çok ama çok yaramaz bir çocuktuk biz özelliklede ablam!Ogünde böyle heyecan ve korkuyla geçmişti.

15 Şubat 2009 Pazar

BAHARIN İLK SABAHLARI

Tüyden hafif olurum böyle sabahlar
Karşı damda bir güneş parçası,

İçimde kuş cıvıltıları, şarkılar;

Bağıra çağıra düşerim yollara;

Döner döner durur başım havalarda.

Sanırım ki günler hep güzel gidecek;

Her sabah böyle bahar;

Ne iş güç gelir aklıma, ne yoksulluğum.

Derim ki: 'Sıkıntılar duradursun!'

Şairliğimle yetinir,

Avunurum.

13 Şubat 2009 Cuma

HÜRRİYETE DOĞRU

Gün doğmadan, deniz daha bem beyazken çıkacaksın yola. Kürekleri tutmanın şehveti avuçlarında,içinde bir iş görmenin saadeti,gideceksin;gideceksin ırıpların çalkantısında.Balıklar çıkacak yoluna,karşıcı;sevineceksin.Ağları silkeledikçe deniz gelecek eline pul pul;ruhları sustuğu vakit martıların,kayalıklardaki mezarlıklarda,birden,bir kıyamettir kopacak ufuklarda.Deniz kızlarımı dersin, kuşlarmı dersin,bayramlar seyranlarmı dersin,şenlikler cümbüşlermi?Gelin alayları,teller,duvaklar,donanmalar mı?Heeeey! Ne duruyorsun be,at kendini denize;geride bekleyenin varmış aldırma;görmüyormusun her yanda hürriyet;yelken ol,kürek ol,dümen ol,balık ol,su ol,git gidebildiğin yere. Orhan Veli Kanık

GÜZEL HAVALAR

Beni bu güzel havalar mahvetti.Böyle havada istifa ettim evkaftaki memuriyetimden.Tütüne böyle havada alıştım,böyle havada aşık oldum;eve ekmekle tuz götürmeyi böyle havalarda unuttum;şiir yazma hastalığım hep böyle havalarda nüksetti;beni bu güzel havalar mahvetti. Orhan veli kanık.

11 Şubat 2009 Çarşamba

YAŞLI ÜRKEK ADAM

Köyümüzün en yaşlı ve ürkek adamı geldi aklıma.Öyle zayıf ,öylebitkin hali vardıki hiç aklımdan çıkmaz.Gözlerimi kapadığım an o yaşlı adam gelir aklıma.Köye çıktığı an o fesat,o kendini bilmemiş insanların alaylı dalgalarına maruz kalırdı.Acırdım,üzülürdüm onun o haline.Bazen dışarı çıktığı zaman çocukların taşlarına hedef olurdu."topal heydo,topal heydo"diye alay ederdi çocuklar.Babalarından gördükleri şeylerdi bunlar.Bazen bakkala bile gidemezdi.Bir gün çeşmeden su içmek için eğildi,tam içerken gözümüzün önünde bir tekme yediki şok oldum.Yaşlı adam olduğu gibi çeşmenin önündeki yalağa düştü.Birde marifetmiş gibi çocuklarınıda alıp yanlarına gülmeye başladılar bu kimsesiz zavallı yaşlı adama.Oysaki kimseye zararı yoktu kendi halindeydi.Islanmıştı çok ama çok üşüyordu.Elinden tuttum ve evine kadar götürdüm.Ertesi gün hiç dışarı çıkmadı.Hastalanmış,yatağa düşmüştü,git gide ağırlaşıyordu hastalığı.yaşlı bünyesi daha fazla kaldıramadı bu alaylanmayı ve hor görülmeyi.Bir sabah of bir sabah duydumki ölmüş.Çok üzüldüm ve ağladım.Kimse susturamadı beni.Cenazesine gittiğimde onunla alay eden tekmeleyen ve küçümseyen insanlar ordaydı.Bu nasıl bir dünya bu nasıl bir insanlıktırki bu insanlar böyle...Daha düne kadar alay eden onlardı.Sahipsiz kimsesiz diye tekmeleyen ve kaveden kovan yine onlardı.Ama cenazesinde en baş sırada yer almışlardı.Tanımasam vicdan azabı duyduklarını düşünücem ama...o artık yoktu ve bir daha da aramızda olamıcaktı nur içinde yat heydo dede.

10 Şubat 2009 Salı

KÖTÜ KOMŞU

Yine hiç unutamıcağım bir anı daha.Abim ve ben oyun oynamak için her zaman olduğu gibi komşumuz çıttenin evine gittik.Mahallede oynayacak başka arkadaşımız olmadığı için canımız sıkıldı ve onlara gittik.Havada biraz soğuk ve yağmurluydu.Eve girmek zorunda kaldık.Abim misketlerini aldı oynamaya başladık,fakat çıttenin evde olmadığını bilmiyorduk.O gelene kadarda haberimiz olmadı.Oynamaya devam ettik.Küçük bir evdi ve sadece oturma odasında oynayabiliyorduk.Abim misket oynamada ustadır.Nasıl ustaysa artık orasını bilemem ama bir misketi attıki zaten daha önceden kırılmış olan ve poşetle kapatılan kırığı abim o gün tam hedeften delmişti.Kızlar ve biz napıcağımızı şaşırdık.Anneme söylicek ve tartışacaklar diye abim ve ben çok korktuk.Yarım saat sonra komşumuz çıtte geldi".Napıyosunuz burda,hadi dışarı çıkın"dedi ve bizi evden kovdu.Henüz camı görmemişti,ve birden bir çığlık attı.Kızlarını cam için bir güzel dövdü.Sonrada annemin yanına geldi ve"bidaha bu çocukları bizim evde görmicem okadar"dedi ve gitti.Annem dövmemişti ama bir sürü laf yemiştikki bu daha kötüdür dayaktan.Hava biraz düzelmişti abimle artık beraber oynuyorduk.Arkadan bir bağırma duyduk.Odane,çıtte hızlı ve öfkeli adımlarla bizim eve doğru geliyor.Ben çok korkmuştum neden diye?Yaklaştı,yaklaştı ve "sizi gidi veletler birde hırsızlık ha"dedi,ardından annem çıktı "noluyor"dedi."Daha ne olsun ,benim altınları çalmışlar"dedi bağırdı çağırdı.Annem peşimize düştü o koşuyor biz kaçıyorduk.Yakalarsa haşlar ikimizde.Ama biz bişey çalmamıştık tamam abim camı kırmıştı ama o odadan başka bir yere gitmemiştikki.O günde böyle dayak yemekle geçmişti.Ertesi gün çıtte geldi altınları bulmuştu yüzü gülüyordu ama bizim içimiz kan ağlıyordu.Okadar dayak yemiştik yok yere.üstümüze iftira atmıştı ve münasebetsiz çıtte bide hiç birşey olmamış gibi kahkahasını atmaya ve bize gelip gitmeye devam etti.Yani olan bize olmuştu.


7 Şubat 2009 Cumartesi

KAFAMDAN AŞAĞI DÜŞEN TIRTILLAR

Temmuz ayıydı.BEN 6 veya 7 yaşlarındaydım.Yine çok sıcak bir gündü.Arkadaşım iskelet ve ben sabah erken kalkmış ineklerimizi otlatmaya gitmiştik.Sabah götürür öğleye doğru getirirdik.Arkadaşım iskeletin bir elinde domates bir elinde ekmek yiye yiye gelirdi yanıma"hadi evcilik oynayalım "derdi.Bense hep evcilik oynamaktan bıkmıştım.Ozamanlar kafama göre arkadaşımda yoktu bir iskelet vardı.Canım sıkıldığı için mecbur katlanıcaktım.Bende bizim ahıra girdim.Annemin hayvanları bağladığı ipi aldım."iskelet"dedim"bu gün evcilik oynamayalım,bugün salıncak yapalım"dedim.Şaşırmıştı,onun alerjisi vardı ama sallanmayıda seviyordu."Tamam "dedi.Şöyle yüksek bir ağaç bulmamız gerekiyordu.Bizim evin yukarı taraflarında yüksek büyük bir ağaç vardı ama biraz yaşlıydı.İpi ağacın yüksek dalına atmalıydım.Bir attım olmadı,iki attım olmadı,sinirlenmeye başlamıştım.İskelette ordan mal gibi bana bakıyordu.Yardım etseydi ölürdü sanki,neyse üçüncü sefer atmak için ipi salladım salladım ve en sonunda başardım.Salıncağımı bir güzel bağladım,ortasınada annemden gizli getirdiğim minderimi koydum.Ama böyle olmıyacaktı.Ben sallanırken iskelet benimi izlicekti olmazdı.Aklıma bir fikir geldi ondan birtane ip getirmesini istedim oda koşa koşa gitti ve getirdi.Onada ağacın başka bir dalında yaptım,birlikte sallanmaya başladık.Çok eğlenceliydi.Sallandıkça sallanmak istiyorduk.Ağaç yaşlı olduğu için üstünde böcekler ve tırtıllar vardı.Biz bunu farkedemedik,biz daha hızlı sallandıkça tıtıllar içimize düşüyordu.Yine anlayamadık.Sallanmaya devam ettik.Birden içimde bişeyin gezdiğini farkettim.Öyle bir kaşınıyorumki sormayın gitsin.Sonra ikelet"ayy kardelen içimde bir şey var"dedi.İkimiz birlikte içimize baktık ve birlikte bağırmaya başladık"aaaaaaa,anneeeee,babaaaaa,aaaaaa".Sesimize iskeletin babası yetişti.İkimizi bir güzel soyundurdu,saçımızı başımızı bir güzel temizledi.Ama nasıl utandım anlatamam.O bizi temizliyor bense olmayan memelerimi saklamaya çalışıyordum.Sanki varmış gibi.Şimdi bile o tırtılları düşündükçe tiksiniyorum.

5 Şubat 2009 Perşembe

BEN KÖYÜMÜ ÖZLEDİM

Çocukluğumda yaşadığım o şirin köyü hiç unutamıyorum.O patika yollarını,ormanlarını ve inanın ağaçtan düşen yapraklarını bile özledim. Sonbaharda ormana gidip düşen yaprakların altında dururdum.Başımdan aşağıya dökerdim yaprakları.Kuşlarını,bayırlarını o bayırdan aşağıya doğru koşmayı özledim.Köyün karanlık gecelerini,ellerine elişilerini alan kadınların yol kenarlarında yaptıkları dedikoduları bile özledim.Kıvrak makbuşu,fingirdek çiçoyu ve inanın fesat aç deveyi bile özledim.Neden bilemiyorum ama çamurlu yollarını,yağmur yağarken etrafa yayılan toprak kokusunu bile özledim.Köyden çıkalı çok olmuştu ama ben neden hala özlüyordum.İnsanın çoçukluk yılları unutulamadığı içinmi?Hayır, neden biliyormusunuz,çünki çocukluğumda yaşadığım o yoksulluğu özlüyorum.Sürekli aklımda.Gözümü kapattığım an o gecekondu evimiz ve içinde yaşanılan mutluluk ama bir okadarda fakirlik geçiyor gözümün önünden.Ben o fakirliğide,gece kondu evimizide çok özlüyorum.!!!!

4 Şubat 2009 Çarşamba

4 LİRA

Yoksulluğunda bukadarı diyeceksiniz ama doğru.babam hiç durmadan çalışır çabalar ama yinede elinde beş kuruşu kalmazdı.İş tutar eleman toplar bir elinde mala bir elinde sıva hiç durmadan çalışır ama yine yok ve yine yok.Aldığı iki üç kuruş oda bakkalın borcuna ve annemin seyyar satıcı borçlarına giderdi.Yine öyle bir gündü.Ben tabanı delinmiş bir ayakkabı ile okula gidiyordum.Arkadaşlarım görmesin diye yürürken dikkat ederdim.Beşinci sınıftayım.Öğretmenimiz "yıl sonu için yani diploma için resim lazım" dedi.Ve gitti.Ertesi gün elinde bir fotoğraf makinesi ile geldi.Herkes çok seviniyordu.Bense sevinemiyordum bile çünki biliyordum bedava olmadığını mutlaka para isticekti.Düşündüğüm gibi oldu."çocuklar resimler için lütfen 4 lira getirin "dedi ve gitti.Ertesi gün herkes sırayla parayı getirip görevli arkadaşa verdi.Bense mahçup bir durumda eve geldim.Babamdan istedim "yok" dedi."Alamadım kızım alınca verirsin "dedi ama bugün son günüydü.Yine öyle mahçup bir şekilde okula gittim.Arkadaşım paraları topluyodu,yanına gittim biraz sohbet ettik.O sırada bir arkadaş gelip parayı onun adına vermemi söyledi.Bende öyle yaptım" buraya koyuyorum parayı "dedim ve çıktım.Meğer toplayan arkadaş ben verdim sanmış ve onun yerine benim adımı yazmış.Ama benim haberim yok.Hoca geliyo" bir kişi eksik" diyo ama kimse üstüne alınmıyo.Çünki hepsi vermiş birtek ben vermemişim.Hoca ise sınıfın yaramaz çoçuklarından şüpheleniyodu.Eline listeyi aldı ve sırayla herkesin ismini okudu,sıra bana geldi"Allahım ne diyicektim vermemiştimki 4liramız yoktu hocam ,nasıl derdim "sıra bana gelince başımı sıranın altına koyup kalemim düşmüş gibi yaptım.Hoca"kardelen "dedi ben yavaş yavaş başımı sıranın altından yukarıya doğru uzattım"verdinmi "bende"e,e,evet hocam "dedim napim artık yapıcak bişey yotu.Tabi haberim yok yanlışlık olduğundan.Neyse hoca" o kişinin yerine ben veriyorum "dedi.Nasıl utandım anlatamam.Arkadaşım listeyi eline aldı ve bize gösterdi listeye baktığımda adımı görünce çok şaşırdım.Kendi kendime "iyikide evet demişim "dedim.Ama o 4 liralık borç diyelim hep içimde kaldı.Keşke hocaya söyleseydim vermediğimi ama napim utanıyordum.Affet beni hocam, affet.

2 Şubat 2009 Pazartesi

OYUNCAK BEBEK ÖZLEMİ

Benim hiç oyuncak bebeğim olmadı.Hep onun özlemi ile geçti çocukluğum.Arkadaşlarımın oyuncak bebekleri vardı.Hep onlara bakar heveslenirdim.Beni evcilik oyunu oynamak için çağırdıklarında koşa koşa giderdim.Ama elimi bile sürdürmezlerdi"benim bebeğim bende kalıcak"derlerdi ve hiç dokunamazdım.Bir gün eve ağlaya ağlaya gittim babamda bir oyuncak bebek almak zorunda kaldı.Artık bir bebeğim vardı oynayabilir dokuna bilirdim ama olmadı.Ablam benden bebeğimi istedi bende verdim gözümün önünde zevk ala ala bebeğimi parçaladı. Neden böyle bişey yaptığını anlamadım.O gün hiç yemek yemedim,arkadaşlarımla oynamadım.Biliyormusunuz daha arkadaşlarıma benimde bir bebeğim var bile diyemedim.Ertesi sabah ormana,anneme odun toplamaya gittim. Odun toplarken küçük küçük kırık çubuklar gözüme çarptı.Onlarıda aldım eve getirdim.Düşündüm ve bunlardan bebek yapabilirdim.Elime aldım,fazlalık yerlerini kestim,şeker poşetlerini aldım bir güzel bu çubukları sarmaya başladım.Bir güzel iplede bağladım.Şahane olmuştu.Arkadaşlarımın yanına gittim elimdede çubuktan bebekler. Hepsi nasıl yaptığımı sordu.Onlarada yapmamı istediler ve birer tanede onlara yaptım.Okadar güzel olmuştuki anlatamam.Oyuncak bebeklerden bile güzel...Kırılsa bile yenisini yapabilrdim.Ben yapıyor ablamsa kırıyordu olsun yine yapardım burda çubuk ve odun çoktu.Hiç oyuncak bebekle oynayamamıştım ama olsun bunlarda işimi görmüştü.Ama hala içimde çocukluğumda oynayamadığım oyuncak bebek özlemi vardı.Ah ah,keşke bikere onunla uyuyabilseydim ve dokunabilseydim keşke...!